İstanbul’da yaşayan ve 5 kişilik bir ailenin en büyük çocuğu olan Nergiz Koçarslan’nın (38) hayatı kardeşinin otizm tanısı almasıyla değişti. 15 yaşlarından itibaren kardeşinin eğitimi ile ilgili sorumluluklar alan Koçarslan, zamanla bu duruma olan yatkınlığının fark edilmesiyle öğretmen olmaya karar verdi. Eve gelen eğitmenlerin, ailesinin desteği ve yönlendirmesiyle özel eğitim öğretmenliği okuyan Nergiz Koçarslan, 2008 yılında başladığı iş hayatındaki başarısıyla kendisinden söz ettirirken hikayesiyle de herkese örnek oldu. Şimdilerde Tohum Otizm Vakfı Eğitim Kurumları bünyesinde Eğitim Direktörü olan Koçarslan o süreci SABAH’a anlattı.
“O BİZİM BEBEĞİMİZ GİBİYDİ”
Kardeşindeki farklılıkları görmelerine rağmen bunun bir sorun olabileceğini düşünmediklerini belirten Nergiz Koçarslan, “Eyüp Can doğduğu andan itibaren bizim bebeğimiz gibiydi. Sürekli onunla vakit geçirmek ister, oyunlar oynardık. Yaramaz hareketli bir çocuktu, uykuya geç dalardı. Bunların farkındaydık ama bunun özel bir durum olduğunu anlamadık. Hâlbuki birçok konuda akranlarına göre gerilikleri vardı. Mesela dil düzeyi çok sınırlıydı. Az sayıda kelimeyle kendini ifade etmeye çalışıyordu. Çevreye zarar veriyordu ve bunu oyun sanıyordu. Dolap kapaklarını kırıyordu, bulduğu mercimek gibi tanecikli şeyleri yere dökerdi, balkondaki saksıları aşağı atardı. Sadece televizyon karşısında sakinleşirdi ve günlerce oturup müzik kanalı izleyebilirdi.” dedi.
ERKEN TANI ÖNEMLİ
Otizmde erken tanı almanın önemli olduğunu vurgulayarak anne ve babasının bu durumu başlarda anlamadığından, kardeşi için eğitimde az da olsa geç kalındığını söyleyen Koçarslan, “Annem bir gün kardeşimi de alarak bir komşusuna oturmaya gidiyor. Gittiği komşumuzun rehber öğretmen olan kız kardeşi ile denk geliyorlar ve Eyüp Can’ın bir farklılığı olduğunu, doktora götürmemizde yarar olacağını söylüyor. Bunun üzerine ailem bir doktor arayışına giriyor. Önce çocuk ve kulak doktoruna götürüyorlar ve işitme testi yapılıyor. Doktor, duyma işitme ile ilgili bir problemi olmadığını belirterek çocuk ve ergen psikiyatrisine yönlendiriliyor. Bunun sonucunda Eyüp Can’a 3,5-4 yaşlarında otizm tanısı konuyor. 2000’li yılların başı otizmin yaygın olarak bilinmediği bir dönem olduğundan bu yaş aralığı iyi sayılsa da eğitim için geç olan bir yaştaydı.” bir süreydi.” ifadelerini kullandı.
“İYİ Kİ ÖĞRETMEN OLMUŞUM”
27 yıldır otizmle yaşadıklarını ve kardeşinin çocukluk döneminde her güne yeni sorunlarla başladıklarını, o dönemlerde çok zorlandıklarını ve “Bu hep böyle mi sürecek?” diye üzüldüklerini ifade eden fedakar özverili abla kardeşini anlamak ve ona yardımcı olabilmek için bu mesleği seçtiğini şöyle anlattı; “Anne ve babamız çalıştığı için bu süreçte onların sorumluluklarını paylaşırdık. O nedenle de iki2 abla olarak bu sürecin içerisinde aktif rol oynamak durumunda kaldık. O dönemde kuruma dayalı eğitimden çok evde eğitim şeklinde ilerliyorduk. Uzmanlar bizlere de görevler veriyordu. O görevler aracılığıyla bizim onunla yaptığımız çalışmalar beni yavaş yavaş bu alana itmeye başladı. Annemin de ilgim olduğunu fark etmesi ve uzmanların yönlendirmesiyle benim serüvenim başlamış oldu. O yönlendirmelerin ardından akademik hayatım başladı ve özel eğitim sürecine dahil oldum. Kardeşime yardım edebilmek için çıktığım bu yolda 2008 yılından beridir yüzlerce çocuğun hayatına dokunuyorum. Küçükken gittiği yerden dönmek istemeyen kardeşim şimdi benim kızıma bakıyor, çalışıyor ve sosyal bir yaşantısı var. Hiç geçmeyecek sandığım her şey düzeldi. Geriye dönüp baktığım vakit iyi ki Eyüp Can bizim hayatımızda, iyi ki öğretmen olmuşum diyorum. O olmasaydı belki de öğretmen olmak istemezdim. “
ABLAM BENİM EN BÜYÜK ŞANSIM
Uzun yıllardır otizmle yaşayan ve artık hayatı olağan akışında yaşamaya başlayan 27 yaşındaki Eyüp Can ise, “Nergiz ablam benim en büyük şansım. Hatta o benim hem ablam hem de öğretmenim. Onun sayesinde yüzmeye olan ilgimi keşfettim. Spor yaptığımda özellikle de yüzdüğüm zamanlarda kendimi iyi hissediyorum. Bir şirkette insan kaynakları personeli olarak çalışıyorum. İşe ve spora tek başıma gidip geliyorum. Toplu taşıma kullanabiliyorum. Sınırlı da olsa bir sosyal çevrem var. Arkadaşlarım var. Onlarla sohbet etmeyi seviyorum. k bana iyi hissettiriyor. Aslında zamanla bizler de hayatın olağan akışına uyum sağlayabiliyoruz. Yeter ki eğitim almaktan ve kendimize inanmaktan vazgeçmeyelim. Hala eğitim almaya devam ediyorum.” şeklinde konuştu.
OTİZM NASIL ANLAŞILIR?
Otizm, doğuştan gelen ve genellikle yaşamın ilk yıllarında fark edilen karmaşık bir gelişimsel farklılık. Dünyada otizmin görülme sıklığı 36’da 1′ iken; erkek çocuklarındaki yaygınlığı, kızlardan 4 kat fazla. Otizmin, beynin yapısını ya da işleyişini etkileyen bazı sinir sistemi sorunlarından kaynaklandığı düşünülüyor. Çocuğun çevresi ile yeterli sosyal ilişkiler kuramaması, dil-iletişim alanında belirgin gelişimsel sorunlar göstermesi ve takıntılı davranış biçimlerine sahip olması ile tanımlanıyor. Otizmli çocuklar davranışlarıyla diğer çocuklardan ayrılıyor. Örneğin; Göz teması kuramama, İsmine duyarlı olmama, dönen nesnelere karşı aşırı ilgi duyma, belirli sözcükleri tekrarlama, yaşıtlarının oyunlarına ilgi duymama, Günlük yaşamdaki düzene ve rutinlere aşırı bağlı olma ve değişikliklere karşı aşırı direnç gösterme gibi belirtiler ile kendini gösteriyor.