14. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali bugün ve yarın gerçekleşecek gösterimlerin ardından izleyiciyle vedalaşmaya hazırlanıyor. Festivalde dün, Altın Terazi Uluslararası Kısa Metraj Film Yarışması filmleri sinemaseverlerle buluştu. İBB Beyoğlu Sineması’nda gerçekleşen gösterimler sonrası yarışmada yer alan üç filmin ekipleri merak edilenleri yanıtladı.
Cansu Baydar dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nin Orizzonti bölümünde yapan ve Antalya’dan En İyi Kısa Film Ödülü alan Neredeyse Kesinlikle Yanlış ile İstanbul’da küçük kardeşiyle yaşayan Suriyeli Hanna’nın uğradığı gündelik ırkçılığı gösterirken güçlü bir kadın portresi sunuyor. Baydar, “Aslında kendi hayatımdaki kadınlardan ve kendi dertlerimden ötesine çok fazla gitmemeye çalıştım. Hepimiz, dünyanın her yerindeki bütün kadınlar ve kızkardeşlerimiz aynı sorunları yaşıyor, aynı yerlerden yaşıyor. O yüzden kendime çok da yabancılaştırmadan bakmaya çalıştım. Hanna da hepimiz gibi bir insan. Suriyeli bir kadın etiketi değil de zorla yerinden edilmiş bir kadın meselesi gibi kurdum sanıyorum filmi,” dedi.
Yakup Tekintangaç’ın yönettiği ve dünya prömiyerini prestijli Oberhausen Film Festivali’nde yapan kurmaca kısa film Morî, okula yeni atanan öğretmeni babası zanneden küçük Morî’nin hikâyesi. Filminde babasız küçük bir kızdan yola çıkan ve ana dilde eğitim hakkı ve bunun etrafındaki eşitsizliğe uzanan Tekintangaç, “Mori’de kimliğini arayan, kendi olmasına izin verilmeyen, dilini arayan bir çocuğu anlatmaya çalıştık. Çocuklarla çalışmak çok zordur, çocuklar oynamıyor aslında kendi oluyorlar. Oynatamaya çalıştığınızda rol yapmaya başlarlar ve yapay durur. Daha senaryo aşamasında kaldırabilecekleri oyunlarla yönlendiriyorum. Sette kameramızı bile Mori’nin seviyesinde tuttuk. Yukarından bakmadık asla. Setten önce filme dair çok bir şey konuşmadık, neyi sever neye üzülür diye konuştuk. Tanıdıkça da yapmasını istediğimiz role göre yönlendirebildik,” dedi.
Atakan Yılmaz’ın yönettiği Merhaba Anne, Benim, Lou Lou ise annesini kaybeden Hakkı’nın hem bir yas sürecinden geçmesini hem de kendini ailesine anlatma çabasını konu alıyor. Atakan Yılmaz film sonrası gerçekleşen söyleşide, “Umutlu filmler yapmak istiyorum, sinema yolculuğumda da bunu sürdürmek istiyorum. Bazen filmlerdeki ‘öteki’ film içerisinde daha da ötekileştiriliyor. Artık hikâye onun hikâyesi olmaktan çıkıyor, araç haline geliyor. Ben bunun karşısında durmak, inanç mekanizması çöktükten sonra geriye sevgiden başka ne kalır göstermek istedim,” dedi.
Festivalin uzun metrajlı yarışma filmlerinden Kırmızı Çocuklar / Red Path dün festivalde Türkiye prömiyerini gerçekleştirdi. Lotfi Achour’un terörizm ve terörizmle yetersiz mücadelenin sonuçlarına bir çocuğun gözünden odaklanan çok katmanlı filmi, Locarno Film Festivali Bugünün Sinemacıları bölümünde dünya prömiyerini yaptı. Film sonrasında izleyiciyle bir araya gelen Lotfi Achour, “Bu filmde gerçek bir olaydan esinlendim. Simgesel olarak 2015’te Tunus’ta meydana gelen bir olayı anlatıyor. 2011 yılında devrimle başlayan şiddetin git gide tırmanarak ulaştığı doruk noktası, bizim ortak bilincimizde yer eden, çok hassas bir konuydu. İlk kez çocuklar öldürüldü. Filmdeki gençleri de 600 kişi ile yaptığımız uzun görüşmelerden sonra seçtik,” dedi.
Taliban rejiminden kaçıp göçmen olarak Avrupa’ya gitmek isterken Sırbistan’da sıkışan Ferişte’yi merkezine alan Tanrıların Arasında / Dwelling Among the Gods filminin yönetmeni Vuk Ršumović gösterim sonrası soruları yanıtladı. Yönetmen söyleşide “Bu gerçek bir hikâye. Bu filmi yapmak için çok derine inmem gerekti, tamamen bilmediğim farklı bir kültür hakkındaydı. Onu anlama tevazusunu bulmam gerekti. Bunu da ancak başrol oyuncusu Ferişte’nin yardımıyla yapabildim. Sırbistan sineması için gerçekten alışılmadık bir film. İran sinemasını çok severim, Abbas Kiyarüstemi etkisi de var, tabii ki. Ben çok yalın bir hikâye anlatmak istedim. Hepimiz farklı geleneklere yönelebiliriz, esinlenebiliriz, bu asla kendi sesinizi bulmanıza engel değil,” dedi.
Suriye’deki savaşa yol açan baskı rejiminin mağdurlarından birinin adaleti sağlama çabasına odaklanan Hayaletler / Ghost Trail filminin yönetmeni Jonathan Millet, filminin ikinci gösteriminin ardından izleyiciyle bir kez daha bir araya geldi.
Festivalde Bugün
Bugün CineWAM Nişantaşı City’s’de saat 14.00 seansında Hans Block ve Moritz Riesewieck‘in imzasını taşıyan Yapay Zekâ bölümü filmlerinden Ebediyen Sen / Eternal You adlı belgesel gösterilecek. Festival yolculuğuna Sundance Film Festivali’nden başlayan Ebediyen Sen, Yapay Zekâ’nın ölmüş insanların sanal klonlarını yaratması konusunu ele alıyor. Klasikler bölümünün kaçırılmayacak filmlerinden José Giovanni‘nin yönettiği Şehirde İki Adam / Deux Hommes Dans La Ville 16.30’da beyazperdede olacak. Geçen yaz kaybettiğimiz Alain Delon ve Fransız sinemasının usta oyuncusu Jean Gabin’in başrolleri paylaştığı film, polis soruşturmasından, mahkemelerden, infaz kurumlarına kadar adalet sisteminin içinde geçiyor. Elina Psykou imzasını taşıyan Selanik, Prizren ve Kopenhag film festivallerinde ödüller kazanan hibrit belgesel Boşluktaki Bedenler / Stray Bodies, 19.00 seansında izleyiciyle buluşacak. Festivalin uzun metraj yarışmasında yer alan film, AB üyesi devletlerin kürtaj, tüp bebek ve ötanazi yasalarındaki tutarsızlıklar nedeniyle bir ülkeden diğerine giden kadınları takip ediyor. Türkiye prömiyerini festivalde yapacak Michael Krummenacher imzalı Hain / The Traitor 21.30 seansında izleyiciyle buluşacak. Film, İkinci Dünya Savaşı sırasında prensipte tarafsız olan İsviçre’nin tarihinden az bilinen bir kesiti, idam edilen ilk İsviçre vatandaşı Ernst Schrämli’nin gerçek yaşam öyküsünü temel alarak sunuyor. Her iki filmin de yapımcılarından Ivan Madeo gösterim sonrası izleyicilerin sorularını yanıtlayacak.
Kadıköy Sineması’nda 14.00’da festivalin Altın Terazi Uzun Metraj Film Yarışması jüri üyesi yönetmen Rusudan Glurjidze’nin Venedik Film Festivali’nde prömiyerini yapan ikinci uzun metraj filmi Antika / The Antique gösterilecek. Türkiye’de ilk kez festivalde Adalet Terazisi bölümünde izleyiciyle buluşan Gürcistan’ın Oscar adayı film, Rus hükümetinin Gürcüleri sınır dışı ettiği 2006 yılına uzanıyor ve gerçek olaylardan esinleniyor. 16.30 seansında ise festivalin yarışma filmlerinden Boris Lojkine imzalı Süleyman’ın Hikâyesi / The Story of Souleyman ikinci gösterimiyle izleyiciyle buluşacak. Pingyao FF’de En İyi Yönetmen Roberto Rossellini, Cannes Film Festivali Jüri Ödülü ve En İyi Erkek Oyuncu ödülleri kazanan film, Gineli bir ana karakter ile göçmenliğe çarpıcı bir bakış açısı sunuyor. 19.00 seansında Locarno Film Festivali Bugünün Sinemacıları bölümünde dünya prömiyerini yapan ve Vancouver Film Festivali’nde İzleyici Ödülü kazanan festivalin yarışma filmlerinden Kırmızı Çocuklar / Red Path filminin ikinci gösterimi yönetmen Lotfi Achour’un katılımıyla gerçekleşecek. Festivalin Filistin ile Dayanışma bölümü filmlerinden Sıfır Noktasından – Gazze’nin Anlatılmamış Öyküleri 21.30’da projenin ekip üyelerinden, aynı zamanda festivalin Altın Terazi Kısa Metraj Film Yarışması jürisi olan Ala Abou Ghoush’un katılımıyla izleyicilerle buluşacak. Filistinli yönetmen Rashid Masharawi’nin Gazze’deki filmler ve film yapımcıları için kurduğu Masharawi Fonu’nun projesi olan süreleri üç ila altı dakika arasında değişen farklı türlerde 22 kısa filmde çoğu amatör olan yönetmenler acımasız bombardımanlar, kayıplar ve yokluk içinde hapsedilmelerine dair tanıklıklarıyla, izleyicileri onurlu bir şekilde hayatta kalmak için verdikleri günlük mücadelelerine ortak ediyorlar.
İBB Beyoğlu Sineması’nda ise 14.00 ve 16.30 seanslarında festivalin kısa metraj yarışma filmleri Nikola Ilić’in yönettiği Çıkışlar Tımarhaneden / Exit Through the Cuckoo’s Nest, Elnaz Ghaderpour ve Reza Gamini’nin yönettikleri İbrahim / Abraham, Tanmay Chowdhary’in imzasını taşıyan Leela, Francisco Rodriguez Teare’nin yönettiği Ekimde Gün Ortası / October Noon, Cansu Baydar imzalı Neredeyse Kesinlikle Yanlış, André Hayato Saito imzalı Amarela, Yakup Tekintangaç’ın yönettiği Morî, Masoud Bahmani’nin yönettiği Saklanacak Bir Şey Yok / Nothing To Hide, Itxaso Díaz’ın yönettiği Tutsak Kadınlar / Captive Women ve Atakan Yılmaz’ın yönettiği Merhaba Anne, Benim, Lou Lou gösterilecek. Yakup Tekintangaç, Atakan Yılmaz, Cansu Baydar, Elnaz Ghaderpour ve Reza Gamini filmlerine dair merak edilenleri yanıtlamak üzere salonda olacak.
Festivalde Yarın – 28 Kasım
Festivalin son gününde dokuz film beyazperdede olacak. İBB Beyoğlu Sineması’nda 14.00 seansında Filistin ile Dayanışma bölümü kapsamındaki Sıfır Noktasından – Gazze’nin Anlatılmamış Öyküleri gösterimi yapılacak. Filistinli yönetmen Rashid Masharawi’nin Gazze’deki filmler ve film yapımcıları için kurduğu Masharawi Fonu’nun Gazze halkının sesini duyurmak ve çoğu zaman duyulmayan deneyimlerini belgelemek için tasarlanan projesi olan Sıfır Noktasından – Gazze’nin Anlatılmamış Öyküleri’nin gösterimine Ala Abou Ghoush da katılacak.
CineWAM Nişantaşı City’s’de saat 14.00’da Liliana Torres’in “Anne olmak istememek bir tercih ve hak olamaz mı, anne olmamak için illa bir sebep mi gerekiyor?” sorusu ile ataerkil mutluluk formülüne farklı bir bakış açısı getirdiği filmi Memeli / Mamifera izleyiciyle buluşacak. Bu yıl Cannes Film Festivali Belirli Bir Bakış bölümünün dikkat çeken yapımlarından, Somali sineması için cesur bir yeni ses olan Mo Harawe imzalı Cennetin Yanındaki Köy / The Village Next to Paradise 16.30 seansında gösterilecek. Yönetmenin memleketi Somali’ye Batı’nın önyargılı bakışının tam tersi bir portre çizdiği Cennetin Yanındaki Köy, Cannes’a seçilen ilk Somali filmi olarak tarihe geçti. Mara Tamkovich izleyiciyle ilk kez New York Tribeca Film Festivali’nde buluşan Polonya yapımı Kurşuni Gökyüzü Altında / Under The Grey Sky ile ilkeli ve cesur gazetecilik yapmanın bedellerini ödeyen Belarus gazeteci Katsiaryna Andreyeva ve eşi Igor Ilyash’ın gerçek öyküsünü anlatıyor. Kurşuni Gökyüzü Altında 19.00’da izleyiciyle buluşacak. 2020 yılında ilk filmi Namo ile Altın Terazi kazanan, 2022’de Sonu Yok ile yeniden yarışmaya seçilen Nader Saeivar imzalı, Venedik Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan Şahit / The Witness 21.30’da gösterilecek. Nader Saeivar ve Cafer Penahi’ni senaryosunu birlikte yazdıkları film, İran’da geçen adli bir meseleyi beyazperdeye taşıyor.
Türkiye prömiyerini festivalde yapan Michael Krummenacher imzalı Hain / The Traitor 14.00’da Kadıköy Sineması’nda gösterilecek. İkinci Dünya Savaşı sırasında idam edilen ilk İsviçre vatandaşı Ernst Schrämli’nin gerçek yaşam öyküsünü temel alarak sunan film, İsviçre’nin tarihinden az bilinen bir kesit ile geçmişle de hesaplaşıyor. Yönetmenin önceki filmleri gibi Yunanistan’ın Tuhaf Dalga akımından izler taşıyan, Elina Psykou imzalı Boşluktaki Bedenler / Stray Bodies 16.30 seansında beyazperdede olacak. Film, AB üyesi devletlerin kürtaj, tüp bebek ve ötanazi yasalarındaki tutarsızlıklar nedeniyle bir ülkeden diğerine giden kadınları takip ediyor. Her iki filmin de yapımcılarından Ivan Madeo gösterim sonrası izleyicilerin sorularını yanıtlayacak.
José Giovanni‘nin yönettiği, başrollerini Alain Delon ile Jean Gabin’in paylaştığı Şehirde İki Adam / Deux Hommes Dans La Ville 19.00’da beyazperdede olacak. Polis soruşturmasından, mahkemelerden, infaz kurumlarına kadar adalet sisteminin içinde geçen film, döneminde idam cezası karşıtlığının yanı sıra eleştirel tavrıyla tartışma açmıştı. Festival Anadolu yakasındaki izleyicilerine 21.30 seansında gösterilecek Brezilya Cinema Novo akımının ustası Glauber Rocha’nın toplumsal adaletsizliğe isyanı anlattığı filmlerinin en çarpıcı olanı Kara Tanrı, Beyaz Şeytan / Black God, White Devil ile veda edecek. İlk gösteriminden 60 yıl sonra yenilenen 4K kopyasıyla izleyiciyle buluşacak unutulmaz bir klasik olan film, kırsal kesimden yoksulluk, eşitsizlik, öfke, başkaldırı, cinayet ve intikam içeren, iki bölümden oluşan bir öykü anlatıyor.