Herkesin içinde hararetli bir şekilde tartışan iki köşe yazarından biri, “Senin yazılarını kimin yazdığını biliyorum…” diye atarlanınca, diğeri gayet sakin bir şekilde, “Senin yazılarını kimin yazdığını sen bile bilmiyorsun…” cevabını vermiş.
Orijinali tam olarak nasıldı unuttum ama ilk gençlik yıllarımdan aklımda böyle bir şey kaldı.
Anlaşılan o ki, söz konusu “muamma”, köşe yazarlığından patronaja sıçramış. Yani, eskiden gerçek müellifinin kim olduğu belli olmayan köşe yazıları arzı endam ederdi, şimdilerde sahibinin kim olduğu belirsiz gazete var.
Evet, bildiniz; Sözcü‘den ayrılanların çıkartacak olduğu Nefes adlı gazeteden söz ediyorum.
İşbu gazetenin Ankara temsilcisinden köşe yazarlarına kadar her şey belirlenmiş. Hatta hık demiş Sözcü‘nün burnundan düşmüş hâliyle prova baskısı bile görücüye çıkmış ama patronu hâlâ belli değil.
Nerden baksanız, “min’elgarâib!”
O kadar ki, Fatih Portakal bile enteresan bulmuş. “Patronu olmayan şirket olabilir mi?” diye taaccüp etmiş. Bununla da kalmayıp “Arkasında tarikat varmış. Laik yapıda bir tarikat…” demez mi?
Lan bu nedir; gele gele biz nereye geldik?
***
Nefes’in köşe yazarlarına bakıyorsun, Soner Yalçın‘dan Ümit Zileli‘ye kadar bildiğimiz insanlar.
Laik de olsa bunların tarikatla ne işi var?
Hayır yani, Soner Yalçın (bir vakitler boğazını kaptırdığı) o papyonu hayatından hepten çıkartıp başına fes mi geçirecek? “Kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz” sözüne taptaze örnek mi teşkil edecek? Kadir Mısıroğlu‘na “Fesli” deyip dururken adı “Fesli Soner”e mi çıkacak?
Hay Allah!.. Ümit Zileli bundan kelli vird çekerek mi kafayı güzelleştirecek? (Neyse, hayırlı olsun Ümit kardeşim.)
Desenize, Türkiye’nin güvenilir insanı Uğur Dündar bundan sebep aralarında yok. Tabii ya (nasıl aklıma gelmedi) laik de olsa “tarikat” falan denilince uzak durmuştur.
***
Mezkûr gazetenin jeneriğinde elbette patron adı boş kalmayacaktır. Sizin anlayacağınız, “sahte okey” mesabesinde bir patron bulunacaktır.
Nasıl ki, köşe yazarlarından mahkemeye karşı sorumlu insan evladı olarak “Sorumlu Yazı İşleri Müdürü” var, maliyeye karşı sorumlu bir patron da muhakkak olacaktır.
Fakat, gerçek patron kim, bilemeyeceğiz. Gerçi, Enver Aysever‘e soracak olursanız patron İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu‘ndan başkası değil.
Enver‘in dediği şu: “Patron Ekrem İmamoğlu, Murat Ongun var onun altında. Cafer Mahiroğlu ve Fatih Altaylı da onların adamı. Bir medya oluşturuyorlar. Muhtemelen medyanın grup başkanı da Fatih Altaylı…”
İşin içinde Fatih Altaylı varsa tarikatın rengi değişir usta, benden söylemesi. Kuvvetle muhtemel, “Giden ağam gelen paşam tarikatı” olur. Ama hakkını da teslim edelim, “seküler üfürükçülükte” kimse eline su dökemez.
O değil de patron İmamoğlu‘ysa vay başımıza! “Su faturaları ücretsiz olacak” deyip yüzde 948 zam yaptı ya, şimdi zam kesin yüzde 1000’e varır.
Ah benim Soner Yalçın Bey yoldaşım, “Nefes sizden suyu bizden” benden yana helali hoş olsun da, Mansur Yavaş‘ın eli armut toplamıyor, haberin olsun.
O da sevgili Yılmaz Özdil ve bir de bizim Nihat Genç‘i ikna edip Ankara’dan bir başka “Nefes” çıkarırsa ne olacak?
Bizim için hava hoş, kimin nefesi daha kuvvetli görmüş oluruz.