Bazen ekranda, sosyal medyada, orada burada rastlıyorum…
Son zamanlarda sık olmaya başladı…
Ağır ağır konuşuyorlar…
Seçilmiş ve cilalanmış bir yumuşaklıkla…
O arada cep telefonlarına gelen banka ekstrelerine de göz atıyorlar mıdır acaba?
Bilemiyoruz ama olağanüstü bir bilgiçlikle dinleyenlere öğretmelere doyamadıkları ortada…
Anladınız, değil mi?
Medya psikologlarından söz ediyorum…
***
Öyle şeyler söylüyorlar ki bazen…
İçimden deli misiniz, divane misiniz, diye geçiriyorum…
Mesela geçenlerde biri, “Çocuklarınıza ilk iş olarak özgüven aşılamalısınız” diyordu…
Güven vermeyen insanlar arasında ve yalanın süs haline getirildiği ortamlarda büyüyen çocukların her şeyi bir kenara bırakıp nasıl olup da kendilerine güvenebileceklerini hiç düşünmemiş belli ki!
Güvenmek nedir, güvenilir olmak nedir, “öz”ümüz nedir; bütün bunları bizzat kendimiz örnek olarak “öğretme”ye yanaşmadığımız çocuklarımız bu işin altından nasıl kalkacaklar?
Böyle böyle ancak “arsız” olurlar…
Ama “özgüven” tavsiyesi pek şık bir kalıp, havası var; orası kesin!
***
Az önce tam bunu aklımdan geçirerek mahallenin çarşısında yürüyordum ki, karşı kaldırımda büyükannesinin kolundan sertçe çekiştirip “Biraz kendine güven, başını önüne eğip susma” dediği bir ilkokul çocuğu görmez miyim?
Yavrucak aklından ne geçirdi o sırada acaba?
Sınıfta parmak kaldırıp söz alabilmek için tepinemediği için miydi bütün bunlar?
Yoksa büyükannesi ona biraz önce girdikleri pastanede ne istediğini pat diye söyleyemediği için mi kızmıştı, bilemedim.
Belki de arkadaşları gibi geveze olmadığı için kolundan çekiştirilmiştir…
***
Hep yetişkinlere buradan seslendim.
Özgüvene takılmayın, güvenilir olun diye…
Öyle sadece “pcikolocik” değil birçok şey…
Basbayağı sosyal, siyasal, kültürel…
***
Nereden nereye geldik?
Hiçbir donanımı olmayan gençlere “Önce kendine güven” dedik durduk, sonra da “Bu Z kuşağının patolojik bir özgüveni var” diye şikâyet eder hâle geldik.
Şimdi sıra çocuklara mı geldi?
Geçin bunları yahu!
Çocuklar için güvenli hayatlar üretin!
Var mısınız buna?
Yoksa?
***
NOT DEFTERİ
İnsan ancak kaybettiği yahut kaybetmek üzere olduğu şeyleri böyle birdenbire sevmeye başlar… (R.N. GÜNTEKİN / Akşam Güneşi)