Sadece yakın çevremiz değil dünya çok zorlu bir süreçten geçiyor. Orta Doğu’dan Balkanlar’a, Afrika’dan Asya-Pasifik’e kadar geniş bir coğrafyada tansiyon hayli yüksek. Bu noktada ülkelerin caydırıcılık gücü önemli. Sahip olduğunuz siyasi ve ekonomik gücü askeri açıdan da destekleyemediğiniz sürece fotoğraf eksik kalıyor.
Türkiye de özellikle kendine karşı hasmane tutum sergileyen ülkelere karşı son zamanlarda savunma sanayiiyle öne çıkıyor. Art arda hayata geçirilen projeler, yeni platformlar, güçlü sistemler kendi içinde bir mesaj taşıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tam da böyle bir ortamda iki önemli açıklama yaptı. Bunlardan ilki Türkiye’nin 800 kilometre ve üzeri menzilli füze stokunu güçlendireceğiydi. İkinci mesaj ise 2 bin kilometre ve üzere menzilli füzeler için yapılacak çalışmalar da hızlandırılacaktı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı füze programları ne anlama geliyor?
Savunma Sanayii Araştırmacısı Ahmet Alemdar’a bu soruyu sorduğumuzda aslında bahsi geçen sürecin bir ‘sonuç’ olduğuna işaret edip, sebepleri için parantez açıyor. Türkiye, NATO üyesi bir ülke. Aynı zamanda ABD için çok uzun yıllar boyunca bölgedeki en stratejik müttefik konumunda.
Bu durumun ‘istediği zaman istediği füzeye erişebilme’ hakkı getirdiğini sananlar yanılıyor. Alemdar’a göre özellikle 1974’teki Kıbrıs Barış Harekatı’nın ardından Ankara bir gerçeğin acı şekilde farkına varıyor… Eğer stratejik savunma sanayii ürünlerinde dışa bağımlıysanız işiniz bir hayli zor. Her ne kadar ülkemizin yerel imkanlarla roket/füze üretme çalışmaları 1950’lilere kadar uzansa da Alemdar, Kıbrıs olayı ve sonrasında ROKETSAN başta olmak kurulan savunma sanayii şirketlerine dikkat çekiyor.
Teknoloji transferine sınırlı izin
Alemdar, bu süreçte Türkiye’nin bir yandan NATO standartlarına uygun füze sistemlerini ithal ederek deneyim kazandığını diğer yandan da benzer işlere imza atabilmek için kolları sıvadığını anlatıyor. Ancak ‘müttefiklerimiz’ bu kez de teknoloji transferi konusunda zorluk çıkarmış.
İş birlikleri kısıtlı kalınca ‘kendi göbeğini kendi kesme’ zorunluluğu yine öne çıkmış. TÜBİTAK SAGE, ROKETSAN ve benzer bazı kurumlar ilk etapta kısa menzilli füze programları üzerinden yerli teknolojilerin temelini atmış
Türkiye’nin 800 km menzilli füzesi hangisi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın füze açıklamalarının ardından herkesin merak ettiği hususlardan biri de Türkiye’nin yerli/milli füzeleri oldu. Alemdar, füze sistemlerinin stratejik güç olduğuna değiniyor. Bu nedenle yapılan çalışmaların gizli tutulduğunu ve kamuoyunda pek de dile getirilmediğini söylüyor.
Daha sonra Erdoğan’ın açıklamalarının satır aralarına odaklanıyor ve şöyle devam ediyor:
“Açıklamadaki detaylara bakacak olursak 800 km ve üzeri menzilli füze stokunun güçlendirilmesini ilk dikkat çeken husus. Öncelikle füzenin niteliğini bilmiyoruz. Seyir füzesi mi yoksa balistik füze mi net değil. Bilindiği üzere 300 ila 1000 km arası balistik füzeler kısa menzilli balistik füze sınıfına giriyor. İşaret edilen de balistik füze projesi ise ‘Türkiye’nin kısa menzilli bir balistik füze projesi var ve envantere girdi’ anlamı çıkıyor.
Açıklama sonrası genel kamuoyu algısı ise işaret edilen ürünün Tayfun balistik füzesi olduğu yönünde. Halihazırda Tayfun füzesinin 280+ km menzile sahip olduğu bilgisine sahibiz. Bu noktada ‘Tayfun envanterde mi?’ sorusu akla geliyor.
Türkiye’nin geçmişte füze programlarını nihayetlendirip, sessiz sedasız envantere aldığını gördük. Tayfun füzesinde benzer bir durum yaşanmış olabilir ancak resmi bir açıklama yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘stokumuzu güçlendirme kararı aldık’ diyor. Bundan, envantere girmiş bir ürünün mevcut sayısının artırılması şeklinde çıkarım yapabiliriz.”
2 bin kilometre menzilli Türk füzesi
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında ayrıca 2.000 km ve üzeri menzilli füze geliştirme programının hızlandırılma kararını ilk kez açıkladı. Bu değer ‘orta menzilli balistik füze’ sınıfına giriyor. İşaret edilen de balistik füze projesiyse ülkemizin böyle bir sürece zaten girdiği ve şimdi de hızlandırmak istediği anlaşılıyor.
Ahmet Alemdar bu projenin seyir mi yoksa balistik füze mi olduğunun bilinmediğini kaydediyor. Ancak Cumhurbaşkanı’nın açıklamasının hemen ardından akla Gezgin ve Cenk füze projelerinin geldiğini hatırlatıp, devam ediyor:
“Bildiğimiz kadarıyla Cenk füze projesi orta menzilli bir balistik füze geliştirme amacıyla yürütülüyor. Yine menzil bilgisi 280+ olmakla birlikte Tayfun füzesinden çok daha farklı kabiliyette olacak. Daha uzun menzil, daha büyük harp başlığı taşıma kapasitesi ve diğer etmenler çok önemli caydırıcılık enstrümanı.
Gezgin ise seyir füzesi projesi olarak bilinmekle birlikte proje içeriğine dair bilgi pek yok. Sadece çeşitli platformlardan kullanılmasına yönelik beklenti ve planlamalar var. Örneğin savaş gemilerinde, denizaltılarda kullanılması gibi. Burada bir noktayı unutmamak gerek. Rusya-Ukrayna savaşı ve İsrail-İran geriliminde gördüğümüz üzere çok gelişmiş savunma sistemleri dahi seyir füzelerini engellemekte yetersiz kalabilir.”
Üretilen füzeler gelecek projelere de örnek oluyor
Türkiye’nin topçu roketleriyle, taktik balistik füzelerle başlayan serüveni günümüzde bambaşka bir seviyeye ulaştı. Balistik füzelerden seyir füzelerine ve bunların ikincil yansımalarına kadar oldukça geniş bir yelpazeden bahsetmek mümkün.
Geldiğimiz noktada SOM’dan Atmaca’ya Gezgin’den Cenk ve Tayfun’a kadar çok farklı ve gelişmiş füzeyi kendimize güvenir bir şekilde konuşabiliyoruz. Burada önemli bir husus daha var. Örneğin, deniz orjinli bir füzenin daha sonra karadan atılabilecek şekilde dönüşmesi gibi örnekler mevcut. Türk mühendislerin imza attığı bir füze projesi, ihtiyaçlar doğrultusunda bambaşka isteklere çare olabilecek bir yapıya da bürünebiliyor.
Envanterdeki füzeler ve eklenecek yeni üyelerle aslında Türkiye’nin Çelik Kubbesi’nin de güçleneceğini belirtiyor Ahmet Alemdar ve yakın gelecekte yerli füzelerle ilgili yeni müjdeler duyabileceğimizi sözlerine ekliyor.